GENEL OLARAK:
Üçüncü kişi yararına sözleşme, bir sözleşme ilişkisinde, borçlunun bizzat alacaklıya değil de üçüncü bir şahsa ifada bulunmakla yükümlü olduğu sözleşme türüdür. Burada, borç ilişkisi doğduğu anda üçüncü kişiyi kapsamına almakta, fakat bu üçüncü kişi borç ilişkisinin bir tarafını taraf olmaktan çıkararak onun yerine geçmemekte, yalnızca sözleşmenin tarafı olmayan bu şahsa, onun yararına bir edim kararlaştırılmaktadır.
Üçüncü kişi yararına sözleşmeler, üçüncü kişi lehine kararlaştırılan edimi talep edebiliyorsa, tam üçüncü kişi yararına sözleşmeler; üçüncü kişi edimi talep edemiyorsa eksik üçüncü kişi yararına sözleşmeler olarak adlandırılır.
Üçüncü kişi yararına sözleşmeler, üçüncü kişi lehine kararlaştırılan edimi talep edebiliyorsa, tam üçüncü kişi yararına sözleşmeler; üçüncü kişi edimi talep edemiyorsa eksik üçüncü kişi yararına sözleşmeler olarak adlandırılır.
Hukukumuzda avukatlık ücret sözleşmesinin üçüncü kişi yararına düzenlenebileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte üçüncü kişi yararına avukatlık ücret sözleşmesi yapılmasında sakınca bulunmadığı kanaatindeyiz. Doktrinde de savunulan bu görüş Yargıtay tarafından kabul görmektedir. Bu yazıda değerlendireceğimiz diğer bir husus avukatlık ücret sözleşmesinin tam veya eksik üçüncü kişi yararına sözleşme olarak düzenlenip düzenlenemeyeceğidir.
ÜÇÜNCÜ KİŞİ YARARINA AVUKATLIK SÖZLEŞMESİ:
Avukatlık sözleşmesi, serbestçe düzenlenen, avukatın belli bir meblağ veya değere karşılık olarak (ücret) hukuki yardım sağladığı sözleşme türüdür (Av.K. m.163). Hukuki yardım, genel olarak, kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı
yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve
savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek olarak tanımlanabilir (Av.K. m.35/1). Bu tanım sınırlayıcı olmayıp kanun cevaz verdiği ölçüde, hukuki yardım olarak nitelendirilebilecek diğer işlerin de avukatlık sözleşmesine konu olmasında sakınca bulunmamaktadır.
Kanaatimizce; avukat ile diğer bir kişinin, üçüncü bir kişi yararına, yukarıdaki tanıma uygun bir avukatlık sözleşmesi yapmasında bir sakınca bulunmamaktadır. ''Çünkü, yapılan bir vekalet ve ücret sözleşmesi ile vekile verilen işin, muhakkak suretle sözleşmeyi yapan kişinin işi olması gerektiğine dair hukuk kuralı yasalarımızda mevcut değildir. Diğer bir söyleyiş ile bir kimse kendisine ait olmayan bir işin takibi ücretini kendisi ödemek koşulu ile bir avukata gördürebilir; bunu önleyen bir yasa hükmü yoktur. (Yargıtay 4. HD, 1978/2736 E, 1979/68 K, 09.01.1979 T.)'' Hatta bazı hallerde bu şekilde yapılmış olan sözleşme tarafların lehine olabilmektedir. Gerçekten de, ''Bir kimse, üçüncü kişinin, güvendiği avukatın bu tür hizmetlerinden yararlanmasını, bu üçüncü kişi yakını olduğu için ya da üçüncü kişinin doğrudan tarafı olduğu sorunun hallinden çıkarı olduğu için istemiş olabilir. (Haluk Burcuoğlu, Avukatlık Sözleşmesi ve Avukatlık Ücreti İle İlgili Önemli Bazı Sorunlar, TBB Dergisi, sayı 49, 2003, s.75)''
Üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinin kapsamı açısından yukarıdaki açıklamalardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Yerine getirilmesi için, belli bir şekle uyularak verilmesi gereken temsil yetkisine ihtiyaç duyulan işler dışındaki işlerde pek fazla sorun çıkmayacaktır. Ancak, özellikle dava ve icra takibi gibi yerine getirilmesi için, belli bir şekle uyularak verilmesi gereken temsil yetkisine ihtiyaç duyulan hallerde, üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinin nasıl yapılacağı ve uygulamasının nasıl olacağı konusu açıklanmaya muhtaçtır. Gerçekten de konusu yalnızca bir sözleşme veya hukuki bir metin hazırlanması olan avukatlık ücret sözleşmesi gibi örneklerde, avukatın hizmetinden yararlanacak olan üçüncü kişi adına hukuki bir işlem yapılması gündeme gelmeyeceğinden, temsil yetkisi hiç gerekli olmayabilir. ''Aynı bağlamda, bu tür işler bakımından, üçüncü kişi yararına tam ya da eksik sözleşme yapılması pekala düşünülebilir (Burcuoğlu, age, s.76).''
Bilindiği üzere avukat, dava ve icra takiplerinde mahkeme ve icra dairelerine vekaletname sunmakla yükümlüdür. Her ne kadar üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinde, avukatın başkasına vereceği hizmetin karşılığı olan ücret edimi açısından ortada bir sorun bulunmasa da, avukatın üstlendiği işi yerine getirmesi, yararına sözleşme yapılan üçüncü kişinin işe onay vermesi ve buna paralel olarak avukata vekalet vermesine bağlıdır. Bu halde avukat, kendisine vekalet verilmeden, sözleşme ile üstlendiği edimi yerine getiremeyecektir.
Bu açıklamalardan yola çıkarak, avukatın sözleşme ile edindiği edimi, belli bir şekle uyularak verilecek olan temsil yetkisi olmadan yerine getiremeyeceği sözleşmeler, ancak tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak kabul edilebilirler. Burada TBK .129/2'deki ''tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde'' şartının sağlandığı söylemek gerekir. Nitekim bir avukatın, dava veya takibini üstlendiği bir kişinin talimatı olmadan hareket etmesi düşünülemeyeceği gibi, böyle bir hareket avukatın hukuki veya cezai sorumluluğu sonucunu doğurur. Bu sözleşmenin tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmasının sonucu olarak, avukatın yüklendiği edimi yerine getirmesi, hem onunla sözleşme yapan alacaklı (vaat ettiren) hem de lehine edim kararlaştırılan üçüncü kişi (yararlanan) tarafından istenebilir. Yargıtay da aynı görüştedir:
''Davacı, oğlu hakkında ikame edilen ceza davasının takibi için davalı baba ile avukatlık ücret sözleşmesi yapıldığını, görevini ifa etmesinden sonra oğlu Y. tarafından avukatlıktan azledildiğini öne sürerek sözleşmede kararlaştırılan 2.000.000 TL. ücretin tahsilini istemiştir.
Davalı cevap vermemiştir.
Mahkeme avukatlık ücret sözleşmesini davalı babanın düzenlediğini, azil işlemini ise dava dışı oğlunun gerçekleştirmesi nedeniyle davalıya husumet düşmeyeceğini kabul etmiş davanın reddine karar vermiştir.
Davacı avukat ile davalı Ş. arasında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesiyle davacının, davalının oğlu Y.’nin ceza davasını takip etmeyi davalının da 2.000.000 TL. avukatlık ücretini davacı avukata ödemeyi şahsen yükümlendiği anlaşılmaktadır. Yine sözleşme içeriğinden davalının, dava dışı iş sahibi oğlu Y.’nin temsilcisi sıfatıyla hareket ettiğini kabule olanak sağlayan hiçbir irade bildirimine de rastlanmamaktadır. Uyuşmazlık konusu yapılmayan maddi olguların az yukarıda açıklanmasından sonra taraflar arasında aktedilen sözleşmenin hukuki niteliğinin belirlenmesine sıra gelmiştir. Taraflar arasındaki bu sözleşmenin Borçlar Kanununun 111 ve 112. maddelerinde düzenlenmiş olan “tam üçüncü şahıs yararına sözleşme” olduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Gerçekten de, üçüncü şahıs yararına sözleşme, sözleşmenin tarafı olmayan bir şahsa, onun yararına bir edim kararlaştırılmasıdır. Sözleşmenin taraflarından biri (borçlu) diğerine karşı (alacaklı) bir üçüncü şahsa (yararlanan) edimi ifa edeceğini taahhüt etmektedir. Alacaklının kendi adına hareket etmesi, üçüncü şahıs yararına sözleşmenin temel unsurudur. Üçüncü şahıs kavramı bir hukuki işleme katılmayan şahıslan ifade eder. İşleme kuranlar “taraf’ kurmaya katılmayanlar “üçüncü şahıstır”. İşte üçüncü şahsa; borçluya karşı ifanın kendisine yapılmasını sağlamak üzere bir talep hakkı tanınan sözleşme “tam üçüncü şahıs yararına sözleşme” denir. Böyle bir sözleşmeyle üçüncü şahıs sözleşmeye göre bir talep hakkına sahip olur. (Şener Akyol, Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme. 1976, sh. 10) Olayımızda “üçüncü şahıs yararına avukatlık sözleşmesi” ile davacı avukat üçüncü şahıs durumundaki Y.’ye edim ifasını, diğer bir ifade ile onun davasını takip edilmesini yükümlenmekte, davalı Ş. de oğlu Y.’ye yapılacak edimin karşılığını davacıya ödemeyi borçlanmaktadır. Şu halde; davacı avukat, takibini üstlendiği işi özenle yürütmek açısından hem âkidi davalı Ş.’ye karşı ve hem de bu sözleşme ile davanın takibi konusunda alacaklı durumunda bulunan iş sahibi Y.’ye karşı sorumludur. Diğer bir anlatımla, hukuki yardımın özenle yürütülmesini Ş ile Y. davacı avukattan talep edebilecektir. (Y. 13. HD. 5.3.1991 T, 7510 E. – 2429 K; aynı yönde bkz. Yargıtay 4. HD, 1978/2736 E, 1979/68 K, 09.01.1979 T. )''
Yukarıda açıklandığı üzere tam üçüncü kişi yararına sözleşmede, avukatın hizmetinden yararlanan üçüncü sözleşmenin tarafı değildir. Üçüncü kişinin avukata vekalet vermiş olması da onu sözleşmenin tarafı haline getirmez ve sözleşme nedeniyle ona herhangi bir sorumluluk yüklenemez. Buna paralel olarak, sözleşmede kararlaştırılan bedel nedeniyle kendisine başvurulabilmesi olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde, üçüncü kişinin avukata vekaletname vermemesi veya daha sonra avukatı azletmesi hallerinde de üçüncü kişinin bu nedenle bir sorumluluğu doğmayacaktır. Avukat, sözleşme bedelinin kendisine ödenmemesi veya üçüncü kişinin vekalet vermemesi ya da kendisini azletmesi halinde bundan doğan hakları için; ancak onunla, üçüncü kişi yararına sözleşme yapan kimseye, yani sözleşme alacaklısı (vaat ettirene) başvurabilecektir. Yargıtay aşağıda belirtilen iki kararında da bunu açıkça vurgulamıştır.
''Şu halde; davacı avukat, takibini üstlendiği işi özenle yürütmek açısından hem âkidi davalı Ş.’ye karşı ve hem de bu sözleşme ile davanın takibi konusunda alacaklı durumunda bulunan iş sahibi Y.’ye karşı sorumludur. Diğer bir anlatımla, hukuki yardımın özenle yürütülmesini Ş ile Y. davacı avukattan talep edebilecek, ancak, davacı hukuki yardımın karşılığını sözleşme uyarınca sadece davalı Ş.’den isteyebilecektir. Tüm açıklanan hukuki tanım ve değerlendirmeler sonunda, sözleşmenin tarafı olan davalı Ş.’ye husumet yöneltilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiştir. (Y. 13. HD. 5.3.1991 T, 7510 E. – 2429 K29)''
Kanaatimizce; avukat ile diğer bir kişinin, üçüncü bir kişi yararına, yukarıdaki tanıma uygun bir avukatlık sözleşmesi yapmasında bir sakınca bulunmamaktadır. ''Çünkü, yapılan bir vekalet ve ücret sözleşmesi ile vekile verilen işin, muhakkak suretle sözleşmeyi yapan kişinin işi olması gerektiğine dair hukuk kuralı yasalarımızda mevcut değildir. Diğer bir söyleyiş ile bir kimse kendisine ait olmayan bir işin takibi ücretini kendisi ödemek koşulu ile bir avukata gördürebilir; bunu önleyen bir yasa hükmü yoktur. (Yargıtay 4. HD, 1978/2736 E, 1979/68 K, 09.01.1979 T.)'' Hatta bazı hallerde bu şekilde yapılmış olan sözleşme tarafların lehine olabilmektedir. Gerçekten de, ''Bir kimse, üçüncü kişinin, güvendiği avukatın bu tür hizmetlerinden yararlanmasını, bu üçüncü kişi yakını olduğu için ya da üçüncü kişinin doğrudan tarafı olduğu sorunun hallinden çıkarı olduğu için istemiş olabilir. (Haluk Burcuoğlu, Avukatlık Sözleşmesi ve Avukatlık Ücreti İle İlgili Önemli Bazı Sorunlar, TBB Dergisi, sayı 49, 2003, s.75)''
Üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinin kapsamı açısından yukarıdaki açıklamalardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Yerine getirilmesi için, belli bir şekle uyularak verilmesi gereken temsil yetkisine ihtiyaç duyulan işler dışındaki işlerde pek fazla sorun çıkmayacaktır. Ancak, özellikle dava ve icra takibi gibi yerine getirilmesi için, belli bir şekle uyularak verilmesi gereken temsil yetkisine ihtiyaç duyulan hallerde, üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinin nasıl yapılacağı ve uygulamasının nasıl olacağı konusu açıklanmaya muhtaçtır. Gerçekten de konusu yalnızca bir sözleşme veya hukuki bir metin hazırlanması olan avukatlık ücret sözleşmesi gibi örneklerde, avukatın hizmetinden yararlanacak olan üçüncü kişi adına hukuki bir işlem yapılması gündeme gelmeyeceğinden, temsil yetkisi hiç gerekli olmayabilir. ''Aynı bağlamda, bu tür işler bakımından, üçüncü kişi yararına tam ya da eksik sözleşme yapılması pekala düşünülebilir (Burcuoğlu, age, s.76).''
Bilindiği üzere avukat, dava ve icra takiplerinde mahkeme ve icra dairelerine vekaletname sunmakla yükümlüdür. Her ne kadar üçüncü kişi yararına avukatlık sözleşmesinde, avukatın başkasına vereceği hizmetin karşılığı olan ücret edimi açısından ortada bir sorun bulunmasa da, avukatın üstlendiği işi yerine getirmesi, yararına sözleşme yapılan üçüncü kişinin işe onay vermesi ve buna paralel olarak avukata vekalet vermesine bağlıdır. Bu halde avukat, kendisine vekalet verilmeden, sözleşme ile üstlendiği edimi yerine getiremeyecektir.
Bu açıklamalardan yola çıkarak, avukatın sözleşme ile edindiği edimi, belli bir şekle uyularak verilecek olan temsil yetkisi olmadan yerine getiremeyeceği sözleşmeler, ancak tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak kabul edilebilirler. Burada TBK .129/2'deki ''tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde'' şartının sağlandığı söylemek gerekir. Nitekim bir avukatın, dava veya takibini üstlendiği bir kişinin talimatı olmadan hareket etmesi düşünülemeyeceği gibi, böyle bir hareket avukatın hukuki veya cezai sorumluluğu sonucunu doğurur. Bu sözleşmenin tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmasının sonucu olarak, avukatın yüklendiği edimi yerine getirmesi, hem onunla sözleşme yapan alacaklı (vaat ettiren) hem de lehine edim kararlaştırılan üçüncü kişi (yararlanan) tarafından istenebilir. Yargıtay da aynı görüştedir:
''Davacı, oğlu hakkında ikame edilen ceza davasının takibi için davalı baba ile avukatlık ücret sözleşmesi yapıldığını, görevini ifa etmesinden sonra oğlu Y. tarafından avukatlıktan azledildiğini öne sürerek sözleşmede kararlaştırılan 2.000.000 TL. ücretin tahsilini istemiştir.
Davalı cevap vermemiştir.
Mahkeme avukatlık ücret sözleşmesini davalı babanın düzenlediğini, azil işlemini ise dava dışı oğlunun gerçekleştirmesi nedeniyle davalıya husumet düşmeyeceğini kabul etmiş davanın reddine karar vermiştir.
Davacı avukat ile davalı Ş. arasında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesiyle davacının, davalının oğlu Y.’nin ceza davasını takip etmeyi davalının da 2.000.000 TL. avukatlık ücretini davacı avukata ödemeyi şahsen yükümlendiği anlaşılmaktadır. Yine sözleşme içeriğinden davalının, dava dışı iş sahibi oğlu Y.’nin temsilcisi sıfatıyla hareket ettiğini kabule olanak sağlayan hiçbir irade bildirimine de rastlanmamaktadır. Uyuşmazlık konusu yapılmayan maddi olguların az yukarıda açıklanmasından sonra taraflar arasında aktedilen sözleşmenin hukuki niteliğinin belirlenmesine sıra gelmiştir. Taraflar arasındaki bu sözleşmenin Borçlar Kanununun 111 ve 112. maddelerinde düzenlenmiş olan “tam üçüncü şahıs yararına sözleşme” olduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Gerçekten de, üçüncü şahıs yararına sözleşme, sözleşmenin tarafı olmayan bir şahsa, onun yararına bir edim kararlaştırılmasıdır. Sözleşmenin taraflarından biri (borçlu) diğerine karşı (alacaklı) bir üçüncü şahsa (yararlanan) edimi ifa edeceğini taahhüt etmektedir. Alacaklının kendi adına hareket etmesi, üçüncü şahıs yararına sözleşmenin temel unsurudur. Üçüncü şahıs kavramı bir hukuki işleme katılmayan şahıslan ifade eder. İşleme kuranlar “taraf’ kurmaya katılmayanlar “üçüncü şahıstır”. İşte üçüncü şahsa; borçluya karşı ifanın kendisine yapılmasını sağlamak üzere bir talep hakkı tanınan sözleşme “tam üçüncü şahıs yararına sözleşme” denir. Böyle bir sözleşmeyle üçüncü şahıs sözleşmeye göre bir talep hakkına sahip olur. (Şener Akyol, Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme. 1976, sh. 10) Olayımızda “üçüncü şahıs yararına avukatlık sözleşmesi” ile davacı avukat üçüncü şahıs durumundaki Y.’ye edim ifasını, diğer bir ifade ile onun davasını takip edilmesini yükümlenmekte, davalı Ş. de oğlu Y.’ye yapılacak edimin karşılığını davacıya ödemeyi borçlanmaktadır. Şu halde; davacı avukat, takibini üstlendiği işi özenle yürütmek açısından hem âkidi davalı Ş.’ye karşı ve hem de bu sözleşme ile davanın takibi konusunda alacaklı durumunda bulunan iş sahibi Y.’ye karşı sorumludur. Diğer bir anlatımla, hukuki yardımın özenle yürütülmesini Ş ile Y. davacı avukattan talep edebilecektir. (Y. 13. HD. 5.3.1991 T, 7510 E. – 2429 K; aynı yönde bkz. Yargıtay 4. HD, 1978/2736 E, 1979/68 K, 09.01.1979 T. )''
Yukarıda açıklandığı üzere tam üçüncü kişi yararına sözleşmede, avukatın hizmetinden yararlanan üçüncü sözleşmenin tarafı değildir. Üçüncü kişinin avukata vekalet vermiş olması da onu sözleşmenin tarafı haline getirmez ve sözleşme nedeniyle ona herhangi bir sorumluluk yüklenemez. Buna paralel olarak, sözleşmede kararlaştırılan bedel nedeniyle kendisine başvurulabilmesi olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde, üçüncü kişinin avukata vekaletname vermemesi veya daha sonra avukatı azletmesi hallerinde de üçüncü kişinin bu nedenle bir sorumluluğu doğmayacaktır. Avukat, sözleşme bedelinin kendisine ödenmemesi veya üçüncü kişinin vekalet vermemesi ya da kendisini azletmesi halinde bundan doğan hakları için; ancak onunla, üçüncü kişi yararına sözleşme yapan kimseye, yani sözleşme alacaklısı (vaat ettirene) başvurabilecektir. Yargıtay aşağıda belirtilen iki kararında da bunu açıkça vurgulamıştır.
''Şu halde; davacı avukat, takibini üstlendiği işi özenle yürütmek açısından hem âkidi davalı Ş.’ye karşı ve hem de bu sözleşme ile davanın takibi konusunda alacaklı durumunda bulunan iş sahibi Y.’ye karşı sorumludur. Diğer bir anlatımla, hukuki yardımın özenle yürütülmesini Ş ile Y. davacı avukattan talep edebilecek, ancak, davacı hukuki yardımın karşılığını sözleşme uyarınca sadece davalı Ş.’den isteyebilecektir. Tüm açıklanan hukuki tanım ve değerlendirmeler sonunda, sözleşmenin tarafı olan davalı Ş.’ye husumet yöneltilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiştir. (Y. 13. HD. 5.3.1991 T, 7510 E. – 2429 K29)''
''Bütün bu açıklanan nedenlerle, her iki davalının sözleşilen ücretle sorumlu tutulması söz konusu olamaz. Çünkü, yukarıda da belirttildiği veçhile, ücret sözleşmesi eğer davalı Akif tarafından temsilci sıfatıyla diğer davalı Hasan adına yapılmış, ise BK.nun 32/1 hükmünce davacı, esasen temsilci durumundaki davalı Akif'ten ücret isteyemeyecek ve ücreti davalı Hasan'dan talep edebilecektir. Eğer davacı ile davalı Akif arasındaki sözleşme temsilci sıfatıyle değilde üçüncü şahıs durumundaki Hasan yararına bir sözleşme ise, bu takdirde de davacı ücretini üçüncü kişi durumundaki Hasan'dan değil, sözleşmenin tarafı olan davalı Akif'ten isteyebilecektir. Bu bakımdan her iki davalının ücretle sorumlu tutulması mümkün değildir.
Ancak yukarıda etraflıca izah olunduğu veçhile, sözleşme davacı ile davalı Akif arasında yapılmış olmasına ve davalı Akif'in davalı Hasan'ın temsilcisi sıfatıyla hareket etmeyip, şahsen borç altına girmiş bulunmasına ve bu sözleşmenin üçüncü kişi Hasan yararına yapılmış olduğu sonucuna varılmasına göre, dava edilen ücretin davalı Akif'ten tahsiline karar verilmesi doğrudur ve davalı Akif'in temyiz itirazları reddedilip hakkındaki hüküm onanmalıdır.
Fakat, davalılardan Hasan'ın sözleşmede öngörülen ücretle sorumlu tutulması düşünülemeyeceğinden davalı Hasan hakkındaki dava reddedilmek üzere bozulmalıdır. (Yargıtay 4. HD, 1978/2736 E, 1979/68 K, 09.01.1979 T.)''
SONUÇ:
Doktrinde ve Yargıtay kararlarında vurgulandığı üzere, kanunda açıkla düzenlenmemiş olmasına karşın, üçüncü kişi yararına avukatlık ücret sözleşmesi yapılması olanaklıdır. Avukatın sözleşme ile edindiği edimi yerine getirebilmek için üçüncü kişi tarafından belirli bir şekle uyularak verilen temsil yetkisine ihtiyaç duyulduğu hallerde, özellikle dava ve icra takibi açılmasında, ancak tam üçüncü kişi yararına avukatlık ücret sözleşmesi yapılabilecektir. Diğer hallerde ise tam veya eksik avukatlık ücret sözleşmesi yapılmasında sakınca bulunmamaktadır.
Avukat, özellikle dava ve takipler gibi temsil yetkisi gerektiren haller başta olmak üzere, tam üçüncü kişi yararına sözleşme düzenlendiği hallerde, hem sözleşme yaptığı alacaklıya hem de yararına edim kararlaştırılan üçüncü kişiye karşı sorumludur. Üçüncü kişi yararına avukatlık ücret sözleşmesi yapılması veya buna paralel olarak, avukatın edimini yerine getirmesi için vekaletname verilmesi; üçüncü kişiyi sözleşmenin tarafı haline getirmeyeceği gibi, sözleşme nedeniyle ona herhangi bir sorumluluk yüklenemez. Avukatın ücretinin ödenmemesi, kendisine vekalet verilmemesi veya azledilmesi hallerinde, bundan doğan hakları için avukat, ancak sözleşmenin diğer tarafı olan alacaklıya başvurabilir. Avukatın bunları üçüncü kişiden talep edebilme olanağı bulunmamaktadır.
Av. Kerem ÖLMEZ
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder